30 Eylül 2010 Perşembe

NASIL BİLİRDİNİZ 300D'Yİ...

       Bugün,ilk defa hayatımda bir bir şey alırken sevinmeden aldım.İki gündür hem kendimi hem de kilometrelerce uzaktaki anne ve babamı strese soktuğum fotoğraf makinesi problemi ortadan kalktı...yani tamamen değil tabi ki.
        2.5 sene önce babamdan etkilenerek ikinci el bir Canon 300D almıştım.O günden beri  makinemi      çok sevdim ve bu işin üstüne profesyonelce eğilmeye çalıştım. Bu konuda da okul kulübümüzdeki arkadaşlarımı ve fotoğraf gezilerini unutamam.Süper bir makine değildi 300D ciğim ama o benim ilk göz ağrımdı,bütün zorluklarına rağmen (vista uyumsuzluğu,ERROR 99'u,vs.vs.vs.) ben de onu sevdim.Fakat gel gelelim son 6 ayda  makinem daha bir zorluk çıkarmaya,beni yarı yolda bırakmaya başladı.Neyse 'yaptırım' diye göz ardı ettim.Sonunda bu karşılaştığım problemlerin genel olduğunu, eskiyen her makinede çıkabileceğini öğrendim ve makinemi biraz bakımdan geçirdikten sonra onu son nefeslerini vereceği Prag'a getirdim.....ve sonunda dün fotoğraf makinem öldü.Evet utanmadan söylüyorum: ağladım.Hemde hüngür hüngür.Hem makinem bozuldu diye ama daha çok Prag'ta bozuldu diye.Beni en terk etmemesi gereken zamanda göçtü gitti sevgili makinem.Yaptırsam mı ,ne yapsam diye babamın kafasının etini yedikten sonra bir adet compakt digital makine almaya karar verdik beraberce(550 tl ye aldığım makineyi 320 tl yaptırmak evlat acısı gibi oturacağından)Şimdi karşımda bir yanda 300D, diğer bir yanda ise Olympus Fe-47 duruyor.Üzülmemek elde değil benim için.Ama hayat devam ediyor ve artık bu bloga da kendi çektiğim fotoğrafları yüklemeliyim.Daha fazla yas tutmadan,yeni makinemle prag sokaklarını ve çevresini, kendi bakış açımdan yansıtmaya çalışacağım.Bir arada 300 D ciğim anısına son çektiği -çekebildiği Cesky Krumlov fotoğraflarını yükleyeceğim....Görüşürüz.://

27 Eylül 2010 Pazartesi

PaRtY-pArTy-PRAHA




          Erasmusla Çek Cumhuriyetine gideceğimi öğrendiğim andan beri kendimi müze gezilerine ve bohem hayatına hazırlamaya başlamıştım.''Parti de neymiş yahu'' modundaydım ,velhasıl  buraya gelince işler değişti.Oysaki çılgın erasmus partilerinden kendimi soyutlayacaktım fakat bende sürüye dahil oldum.Ben şu anda bu yazımı yazarken arkadaşlarım yüksek ihtimalle dans pistinde tepiniyorlar.Ben neden orda değilim derseniz bu apayrı bir hikaye.
            
    Partilerde iki tür insan var :
   1)kendini bilmeden gece boyu dans eden grup
   2)gece yarısından sonra tamamen farklı bir parti konseptine geçen sevişken grup:))


       Bir de  1.grup için şöyle bir durum var ki biranın Türkiye'de kinin beşte biri fiyatına satıldığı ve partilerdeki en ucuz içecek olduğu Prag'ta (öyle ki millet susayınca bira içiyor.....yuh artık) dans etmek gym görevi görebilir diye farz haline geliyor.Bu noktada DJ'lerden önemli bir ricam var: lütfen insanları daha fazla gaza getirdiğine inanıp da ritim değiştirip durmayın ,bir şarkı bitince diğerine geçin ,çocuk oyuncağı değil bu!!!

    Bir de parti sonrası var elbet.Bence en eğlenceli tarafı bu zaten partilerin.Kafanızda bir öncesi sonrası yaptığınızda milletin uçuş boyutlarını anlayabiliyorsunuz. Sakın dalga geçtiğimi düşünmeyin aynı durumda bende olabilir ama self-control'ü ve alkol dayanıklılığı fazla  biri olarak düşük bir ihtimal bu durum.Tabi  Türkiye'de illegal olan bitki türlerinin(bkz: green fairy) burada serbest olduğu düşünecek olursak o insanlarında sadece bir kaç birayla o duruma gelmediğini anlayabiliriz.Zaten içilen bira ve benzeri türdeki alkoller etkilerini, Prag soğuğunda 15 dk dolaşınca kaybediyor-10 lderecede yaşıyoruz da biz.Bir de onca biradan sonra sağlıklı hayatlarımıza gecenin bir saatinde cizburger yiyerek devam ediyoruz :(( Ama napalım 20 Kc na kim bize yemek verir o saatte.Gece vakti Prag'ta dolaşmakta ayrı bir keyif açıkcası.Tabi eğer böyle bir gece  geçirecekseniz ertesi gün için  beklentilerinizi minimuma indirmeyi unutmayın!!! Son olarak;




*BECHEROVKA,SEN NE GÜZEL BİR ŞEYSİN YAA!!!










*TARÇINLI,KARANFİLLİ KARIŞIMIYLA SOĞUK ALGINLIĞINA FALAN BİREBİR %38 LİK ÇEK İÇKİSİ...
          

  
        

          

          

               

23 Eylül 2010 Perşembe

...''PRAG IS RUNNING''....




        Elimdeki gezi rehberine göre prag spor yapmak için spor severler için çok uygun bir yer değilmiş.Hadi oradan demek istiyorum kim yazdıysa bunu.Geldiğimden beri yollarda bisikletli amcalar,abiler,ablalar hatta teyzeler görüp görüp duruyorum.Enerjik bir millet anlayacağınız öyle ki metro da yer verseniz de ayakta kalmayı tercih eden yaşlı amcalar ve teyzeler mevcut.Ama toplu taşıma araçlarında yaşlı birine yer vermeyen gençleri, kazığa oturtan bir toplumdan geldiğim için, bu davranış biçimini baya yadırgadım Prag ta.Yanlış anlaşılmasın tabi ki bende yaşlı birini gördüğümde yer veriyorum ama tersi bir durumda ülkemin insanının gençleri kusursuz robot gibi düşünen zekası beni deli ediyor.Bununla beraber sanıyorum Avrupadaki toplu taşıma araçlarında bu genel bir davranış olmakla beraber yaşlıların ''ben daha ölmedim, bende daha iş bitmedi ''kanıtı herhalde.Yine şehirde turlamaya çıktığım bir gün arkadaşımla beraber Eski Meydanda (stare mesto) büyük bir kalabalıkla karşılaştık.Herkes aynı tişörtü giymiş-köpekler bile-altlarına da taytları geçirmişler.Yani anlayacağınız herkes eurosport'tan çıkmış gibi.Bir kaç kıt ingilizceli çek'e sorduktan sonra anladık ki o gün International Prague Marathon günüymüş.Fakat maraton deyince hemen altın-gümüş-bronz madalyalar canlanmasın gözünüzün önünde.Maratonun amacı 1.lik falan değil.Daha çok yardım ve spor amaçlı düzenlenen her yaştan insanın 1 liradan az miktar parayla katılabileceği ve toplanan paranın ise bazı vakıflara gelir kaynağı olacağı bir aktivite bu maraton.Ucunda öle büyük bir ödülün olmamasına rağmen meydandaki kalabalık beni cidden şaşırttı.Koşan insanları görünce daha bir çok şaşırdım zaten.Çocuğu omuzunda analar babalar,çantası sırtında gençler,ak saçlı teyzeler...Hatta inanmayacaksınız ama kendince koşan 70 yaşında bir teyzeler ve yine aynı yaşta amcalar kenarda da onları kameraya çeken yaşıt arkadaşları falan vardı.Ben yalnızca '' helal olsun vallahi helal olsun'' demekle yetindim.

16 Eylül 2010 Perşembe

DOBRY-DEN PRAHA!!!!



         Ah ah!!! Prag, elbet gez gez bitmiyor ama birtek gezmek de insana yetmiyor.Erasmus kulübünün düzenlediği gezileri kaçırmak moralimi cidden bozmuştu ama Prag'ın otantik yapısı sayesinde bu moral bozukluğunu atmıştım üstümden.Artık farklı insanlarla tanışmam gerekiyordu...


           3.GÜN: Erasmus öğrenci topluluğunun 3.gün planı hayvanat bahçesine düzenlenecek bir gezi ve barbekü partisinden oluşuyordu.Her ne kadar hayvanat bahçesi fikrine karşı olup hayvanat bahçelerini sevmesem de erasmus toplumuna karışmam gerekiyordu .Bende gerektiği gibi hareket ettim ve sabah kalkıp erasmus öğrencileri toplantısına katıldım.Ivırdır zıvırdır dinledikten sonra oradaki türk arkadaşlarla da tanışmış oldum.Onlarla beraber 40 kişilik enternasyonal bir grup içinde, bende- ZOO- yani hayvanat bahçesi gezine katıldım .Fakat ne yazık ki gezinin özellikle 5 yaşındaki çocuklara hayvanları tanıtmak için oynanan salak bir oyundan oluşan ilk bölümü berbattı.İkinci kısımda ise bizi salıverdiler çok şükür ,biraz daha gezindikten sonra yurdumuza sağ salim geri döndük.Dönüşte herkeste barbekü partisi telaşı mevcutken bense eski oda arkadaşım Silvestre'den gelen bir davet için hazırlığa koyuldum.O gece öğrendim ki Prag gece daha bir güzel oluyormuş.Yaşadığım bir hafta kadar  zamanda eski komünist rejimin hiç bir etkisine rastlamayan ben, o gece her bir duvarında Lenin, Stalin, Mao, Marx ve Hegels in posterlerinin olduğu bir ''propaganda'' isimli barda çek biramı içtim.Çek birası içerdiği (daha) yüksek alkol oranına rağmen bana çok daha hafifi geldi .Belki de onu meşhur yapan özelliği budur. Bu arada masada yanımıza oturan alman kızlarla tanıştım. Daha sonra kızlardan birisinin de daha önce İstanbul-Cerrahpaşa'da erasmus öğrencisi olduğunu öğrendim. Kız benimle orta seviyede bir türkçe konuşunca anladım ki benim de burada az da olsa çekçe öğrenmem gerekli. Zaten daha sonra gittiğim ,kendi içinde başka bir anı olan, yabancılar polisindeki çalışanların bile ingilizce bilmediğini düşünecek olursak benim çekçe öğrenmem bir farz haline geldi. O geceye tekrar dönersek ,çok iyi insanlarla tanıştım Silvestre'nin ispanyol ve fransız arkadaşları: Dima, Maria, Juan.Hepsi de ICT de PhD öğrencisi ve beni cumartesi günü yapacakları Cesky Krumlov gezisine davet ettiler.Gecenin sonunda herkes evlerine dağılırken biz Silvestre ile 511-gece otobüsüyle(Prag belediyesinden allah razı olsun) yurdumuza geri döndük kuzu kuzu...Çok bahsetmemiş olsam da ben Prag gecelerini çok sevdim.İnsanlar hiç güvensizlik duymuyorlar şehirlerine karşı ve çok rahat hareket edebiliyorlar.
    

           Neyse anlayacağınız 3. gün de güzeldi Prag'da (özellikle gecesi):))



          
          

     

               

11 Eylül 2010 Cumartesi

TAŞI TOPRAĞI ALTIN PRAHA...



  ...........ve sonunda heyecanla dolu bir uçak seyahatinden sonra Pragtayım. Hatta blogumun başına oturmadan önce önümde harita geçtiğim caddeleri bulup şehri daha iyi öğrenmeye çalışıyordum.O kadar çok anlatacak şey birikti ki....O yüzden  bu yazımı kısa bir günlük şeklinde tutacağım. Diyeceksiniz ki neden bunları  biriktirdin diye ama neyse anlatınca anlarsınız neden olduğunu.


sazavadaki odamdan bir kare
          PRAG'TA İLK GECE :  2.30 saatlik bir uçak yolculuyla vardığım prag'ta ,beni çok sevgili badim Lukaj karşıladı.Neymiş badi falan demeyin bende burada öğrendim ne kadar önemli olduğunu.uçaktan indiğimde çıkış kapısında bekleyen Lukaj olamasaydı gerçekten halim zordu.Lukaj hemen elime Prag ulaşım sistemini anlatan ufak bir harita tutuşturdu ve 750 Kc(yaklaşık olarak 65 tl ) na bana 3 aylık bir öğrenci pasosu aldı.Ulaşım meselesinden sonrada gidip hemen güvenilir bir döviz bürosunda paramı bozdurduk.işin en güzel yanı şu ki ben oraya varmadan önce Lukaj'a benimle ilgili bütün belgeler teslim edilmişti bu yüzden işlemler sırasında hiç bir sorun çıkmadı.daha sonra Praha 11 semtinde güzel(!) yurdum Sazava ya geldim. Burada da devreye Lukaj girdi tabi ki.Zaten o olmasaydı tek bir kelime ingilizce bilmeyen yurt personeliyle sabahlardık artık derdimi anlatana kadar.Yurda yerleşmemde hiç bir sorun çıkmadı aman ne güzel diyorken ben , yurt odasında yanında kalacak olduğum kız-Silvestre-ben tek kişilik ödeme yaptım nasıl böyle bir hata yaparsınız diye çemkirdi.Bu çemkirme karşısında ona biraz ön yargıyla yaklaşsam da bana karşı gayet iyi ve sevecen davrandı sorununun benimle değil yurt yönetimiyle olduğunu dile getirmeye çalıştı.Bu durumlara üniversitemin ilk yılında yaşadığım yurt probleminden dolayı alışık olan ben ise onu bir şekilde yatıştırmaya çalıştım ve böylelikle muhabbetimiz başladı.o gece öğrendim ki kendisi ispanyol bir doktora öğrencisiymiş.Kısa olan muhabbetimizi bitirdikten sonra yattık yorgun olduğum için daha Pragta olduğum ve beni ne kadar değişik ve aşık olunası bir şehrin beklediğinin farkında olmadan uykuya daldım...

okul duvarında 2.dünya savaşından
kalmış bir iz 
       1.GÜN: Çarşamba günü okula kaydımı yaptıracağım gündü.Diğer erasmus öğrencileriyse Pragta bir güzel gezeceklerdi.Bu durma baya bir üzülen sevgili ben gündüz gözüyle Prag ı ki eski bohem bölümü de değil,görünce hemen sıyrılıverdim bu üzüntüden.Gerçekten Prag çok güzeldi.Ayrıca bir de okul da eski taş ve güzel bir bina olunca bendeki keyif arttıkça arttı.şöyle söyleyeyim ki okulun bulunduğu bina(lar)ikinci dünya savaşında silah deposu ve hastane olarak kullanılmış.şimdi de önündeki Prag Ulusal Kütüphanesiyle tam bir öğrenci merkezi olmuş.Benim prosedür işlerimi tamamladık.Tamamladık diyorum çünkü ne kadar teşekkür etsem az olacak, Lukaj  girdi devreye ve ayrıca bana okulu karış karış tanıttı,gezdirdi.bütün bunlardan sonra yemek yemeği bir ayin haline getiren ve çok seven ben daha önceden de ününü duymuş olduğum çek yemekleriyle okul yemekhanesinde tanıştım:(( Çok kötüydü cidden!!!Tereyağsız ,haşlanmış pilavdan aldığım her bir yudumda gözümün önüne annemin yaptığı mis gibi apak mı apak pilav geldi!Böylelikle anlamış oldum ki çekler yemek yemiyorlar.Öğle yemeğinden sonra hayatımı güvence altına almak için gittik, bir güzel sağlık sigortası yaptırdık. Bütün bunlar sıradan bir yerde yaşansa devamlı bir şeylere sövecek olan ben, nutukum tutula tutula şehre hayran kaldım.
Daha sonra ilk kendi başıma metro deneyimimi yaşayarak yurda geri döndüm.Bu arada ortalarda hiç  erasmus  öğrencisi yoktu yan odamda ki soğuk nevale portekizli kız hariç.Artık erasmuslulara katılmam gerektiğini düşünerek ertesi gün yapılacak Karlstein Kalesi gezisine katılamaya karar verdim.Fakat öncesinde 2 gündür uzak kaldığım internet bağlantısını yaptıracaktım...

kalenin 2. avlusundaki
dünya evine girecek bir adet çek çift...
kaleden prag manzarası
       2.GÜN:  Pragla ilgili güzel düşüncelerimi maksimum seviyeye çıkardığım gündür bu gün işte.Gayet güzel bir şekilde bilgisayarımın internete açılmasıyla başlayan bir gündü.İnternet işi bittikten sonra Silvestre'nin oda problemi de çözüldü ve kendisi -ne kadar büyük bir şans ki- volha yurduna geçti:))aynısının kendim için de bu dönem içerisinde gerçekleşmesini dilemekteyim...bu arada bende çok sevimli(!) portekizli daire arkadaşımdan kaleye gidiş saatini öğrendim fakat çoktan geç kalınmıştı.Baya üzüldüm başta.O sırada gelen bir ilhamla yalnız başıma Prag'ı gezmeye karar verdim.Lukaj , Silvestre'nin  oda taşımasından  sonra beraber okula gidip yemek yiyebileceğimizi ve bana okulun internet sitesinden nasıl ve ne gibi şeyler için kullanacağımı göstereceğini söyledi.Bende öyle yaptım.İlkinden çok daha iyi olan bir öğle yemeğinden sonra baya koyu bir sohbet başladı.Sizinle aynı ortamlarda yaşamamış ,farklı kültürlerle büyümüş iki insanla sohbet etmek çok zevkli ve şaşırtıcı.Şunu öğrendim ki çekler çekoslovakya döneminden bahsetmek pek istemiyorlar ve en kuvvetli biçimde demokrasiye tutunmuşlar.Ayrıca şaşırıp kaldım ki ülkenin yarısı üniversite mezunu veya öğrencisiyken %0 oranında da işsizlik oranı mevcutmuş.Ben bunlara şaşırırken Silvestre ve Lukaj da benim ülkemdeki üniversite gençlerinin kendi alanlarında çalışabilme olasılığı duyunca şaşırdılar.Bu uzun sohbetin ardından ayrıldım onlardan ve uzun bir Prag turuna başladım.İlk başta kale bölgesine gittim ve elimdeki haritaya baka baka Prag'ın taş binalı sokakları arasında ilerledim. Size tavsiye ederim  ki eğer bir şehirde yeni iseniz  kesinlikle bunu denemelisiniz ,elinize bir harita ve yeterli bir rehber kitabi alıp bilmediğiniz bir şehirde dilediğinizce gezmek...gerçekten çok hoş:))İlk durağım olan devasa Prag Kalesine vardığımda , bir öğleden sonraya sığamayacağına karar verdim ve bu turumu yalnızca bir keşif olarak nitelendirdim.Prag Kalesinde cidden farklı ve güzel manzaralarla karşılaştım.Birincisi ,ülkemin bir ara çok rövaşta olan salak çoçuk dizisi 'sihili annem'in yakışıklı enşitesi ve aynı zamanda bir ara sabah şekeri olan delikanlı Prag'a gelmiş eşi ve bebeğiyle-ne güzel!! Bu ilginç tesadüfün  yanında Prag kalesi evlenecek gelin ve damatlar için fotograf mekanıymış, bunu anladım hatta kendim için bile düşündüm diyebilirim :)Fotoğraf makinemle bir daha gelmeye karar verdiğim bu güzel kaleden ayrılıp Prag'ın ünlü  kuklalarıyla dolu dükkan vitrinlerinin arasından geçerek Karel( karluv-charles )Köprüsü yoluna çıktım.Tam köprü göründüğü anda kulağıma ,'yıldızlarda kayar,durmaz yerinde....'gibi bir şey çalındı.Bir hediyelik eşya dükkanından geliyordu ses.İçeri girince şaşkın bakışlarımdan olacak ki adam anladı ve merhaba dedi- hehe-biraz sohbet ve sonrasında benim tamamen unuttuğum bir bayram tebriğiyle ayrıldım dükkandan.Köprü müzisyenlerinin süper ezgileriyle karşı tarafa geçtim  ve Karlovry caddesinden girip eski şehrin içinde kayboldum.Başlarda biraz endişelensem de sonra buna alıştım. Bazı caddelerin haritanın üzerinde gösterilmemesi beni spontane olmaya zorladı ve kimi zaman dar kimi zaman  oldukça geniş sokaklardan geçerek büyük ve meşhur eski meydana çıktım.Bir yanda astronomi saati bir yanda meryem ana(mız)kilisesi ve ortada Jan Hus heykeli  gerçekten alan çok etkileyici ve görkemli bir hava veriyordu.Meydandan ayrılıp yine kaybola kaybola Stare Mesto'dan (eski şehirden) ayrıldım.Metroyla ,şehrin büyülü etkisini atamadan ,Chodov' a gidip(büyük bir alışveriş merkezi)artık adam gibi bir şeyler yemem gerektiğine karar verip ,bir şeyler aldım ve sonrası yurt , yemek, vs. vs. vs.

         İşte pragtaki ilk iki günüm böyle geçti.Ana fikir olarak diyebilirim ki Prag aşık olunası bir kent.Bir tek tarihi binaları değil ama yepyeni bir rejime rağmen bu kadar kısa bir sürede mükemmel bir sistem oturmuş şehre ve belki bütün ülkeye.Umarım ki darısı başımıza (yeni rejim için değil ama !) Çek Cumhuriyetinin 10 katı bir nüfüsada sayip olsak ta  ,evet hala böyle umutlarım var:)):((


       Gözlerinizi fazla yordum ama prag anlat anlat bitmiyor. O yüzden burada bırakıyorum :


          NASHLEDANOU!!!!!!!


not : fotoğraflar cep telefonuyla çekilmiştir.çok yakında makinemle çektiklerimi sunmaya çalışacağım ...

4 Eylül 2010 Cumartesi

PRAG YOLCUSU KALMASIN!!!

         Yukarıdaki başlığı yazabilmek iki gün öncesine kadar bir hayaldi benim için.Fakat şu an (sabaha karşı 5.45 sıraları) bilgisayarın karşısında oturmuş google görseller de Prag fotoğraflarını aratıyor,bu çekler ne yer ne içerler -verilecek cevap direk BİRA- nedir tarihleri ,nereden gelmişler nereye giderler diye bakıyorum.Tabi ki bu dediklerimi önceden de yaptım ama 2 gün sonra uçağınız kalkacakken daha detaylı bir şekilde bakıyorsunuz,araştırıyorsunuz gideceğiniz yeri.Hatta buyurun görsellerden bir kaç fotoğraf:


      Sabır dolu günlerin birbirini kovaladığı iki aylık bir sürenin sonunda artık bende bir çek cumhuriyeti vizesine-vizum-sahibim.Bir de bu vizeye ek olarak vizenin çıkmasından önce alınmış ,ertelenebilir bir uçak biletim de var.Yani anlayacağınız salı günü prag topraklarına ayak basacağım eğer kör talihim beni başka bir sorunla karşılaştırmazsa. Bu arada uçak biletinin ertelenebilirliği hakkında bir yorumda bulunmak istiyorum. Ertelenebilirlik ve ödenecek para doğru orantılı olarak artmaktadır fakat eğer benim gibi hayatına belirsizliklerin hakim olduğu bir insanoğluysanız,ertelenebilir bilet almak büyük bir avantaj.Yaşanmış bir olaydan anlatıyorum ki baş kahraman bizzat ben,kendim. Konsolosluktaki görevli bayanın yanlış yönlendirmesiyle ('vizeniz bir kaç gün içinde çıkacaktır' yalanını esas alan bir yönlendirme) erken tarihe bir adet bilet aldım ve tahmin ettiğim üzere vize ,uçuş tarihine kadar çıkmadı ve uçuş tarihi 4 gün ertelendi.Ama tabi ki 'yok öle 3 kuruşa 5 köfte' dercesine bir de ceza parası ödedik THY'e.tabi Bir yanda 600 tl ödemek var diğer yanda 250 tl ile işin içinden çıkmak var.Neyse ki artık bunların hepsi hafızamdan sildiğim ve blogumda yazılı kalacak hesaplardan ibaret.Artık kendimi Prag'ta yaşamaya ,parmaklarımı ise Prag'ı yazmaya hazırlıyorum.Ve şöyle bir durum mevcut ki gidişimin bir öncesi günü 22. yaş günüm ve Prag ,doğum günümde hayatın bana verdiği mükemmel bir hediye.Umarım ki bu güzel hediyenin  tadını çıkarır ve oradan alacağım keyfi bir nebze dahi olsa buradan,bir klavye tuşlarından size de aktarabilirim.Şimdilik bu kadar ,devamını Prag 'tan yazacağım.Bir daha görüşünceye dek:
    

        HOŞÇAKALIN .