17 Kasım 2010 Çarşamba

KLASİKLERİN ŞEHRİ: WIEN-VIENNA-VİYANA









         Geçtiğimiz hafta bloguma alelacele viyana ya gideceğimi iliştirmiştim.Gittik,gördük,gezdik Viyana'ı. Büyük,krem rengi sarayların,geniş caddelerin olduğu Viyana da 3 gün geçirmek için ucuzundan bir hostel ayarladık kendimize ve sağ olsun sarı student agency otobüslerimizle çıktık yola.Önceden Viyana'daki fiyatların metini duyduğumuz için yanımıza hazır salata, konserve, ton balığı, tost ekmeği, şokella, ucuz çek birası gibi malzemeleri stokladık.Her Viyana'ya gidecek öğrenciye tavsiyemdir bunu yapmaları.4.5 saatlik bir gece yolculuğundan sonra Viyana'nın soğuk-ayaz havasıyla saat sabah 5.30 gibi Praterstern'de karşılaştık.O saatte varınca şükrettik ki Viyana'da 24 saat çalışan bir metro mevcut.Neyse ki sağ salim vardık hostelimize(labyrinth hostel) .Odamız 4 kişilik mixed dorm bir odaydı ve kaldığımız son gün tanışacağımız fransız bir oda arkadaşımız vardı.Eşyalarımızı hostel lobisine bıraktıktan sonra saat 1.00 da giriş yapmak üzere çıktık viyana sokaklarına.Viyana nın bir numaralı buluşma noktası olan museumquarter meydanındaki iki dev müzenin önünde bir şeyler atıştırdık.Prag'la karşılaştırınca bu binalar bize ciddi anlamda büyük geldi.Sonra bu tarihi alandan ayrılıp başka bir tarihi alana Hofburg Sarayı'na geçtik.Hofburg'de fazla takılmadık zaten zamanımız kısıtlı olduğunda şehrin merkezine doğru yürüdük.Viyana'nın ara sokaklarından geçtik ve bu kısa turumuzun sonunda tekrar museumquarter'a vardık.Arkadaşlarım Müge ve Sevgi otele yerleştikten sonra uyumaya ve dinlenmeye karar verdiler.Ama benim yerimde durmaya pek niyetim yoktu.Dolayısıyla zaten şehir merkezine çok yakın olan hostelimden ayrıldıktan sonra farklı farklı yollardan geçerek kendimi parlamento binasının önünde buldum.Devasa bir bina olan bu parlamento binası Rathaus adı verilen bir mevkide bulunuyor.Önündeki heykeller ise gerçekten göz alıcı güzellikte.Fakat şöyle bir ilginçlik var ki en büyük heykel savaş tanrıçası Athena'ya ait. Bu güzel parlamento binasını hemen yanında civara adını veren Rathaus parkı ve binası bulunuyor.Bana Prag'taki gotik binaları hatırlatan Rathaus içinde kocaman ve ekstra lüks bir restoran buluduruyor.O sırada elimde herhangi bir rehber olmadığı için bu binanı özelliklerini öğrenemedim.Fakat önündeki parkta oturup,dinlenerek güzelliğinin keyfini çıkardım.
          Bu sırada kulağıma slogan sesleri gelmeye başladı.İlerleyince gördüm ki, çoğunu öğrencilerin oluşturduğu bir 1 Mayıs topluluğu ellerinde pankartlar ve gramafonlarla eyleme hazırlanıyorlar.Küreselleşme dili İngilizce'nin yardımıyla Avusturyalı bir kızdan eylemin içeriğini öğrendikten sonra,kusura bakmayın ama ülkemizdeki pasif halka herşeyin müstahak olduğu kararına vardım.Şöyle ki ; Avusturya hükumeti öğrencilerine öğrenim süreleri boyunca geri dönüşümü olmayan belli bir miktar burs veriyormuş ve bu miktar tabi ki aile gelirine göre değişiyormuş.Fakat bu son dönemde hükumet burs süresini 2 yıl kısaltmış ve bunun üzerine de öğrenciler sokaklara hücum etmişler.Kıza 'eylem işe yaramazsa ne yapacaklar' dediğimde topluca derse girmeyecekleri cevabını alıp daha da bir dumur oldum.


        Yürüyüşün belirli bir bölümüne katıldıktan sonra hostele gittim arkadaşlarımı uyandırdım.Viyana için hazırlamış olduğumuz yolluklarımızdan beslendikten sonra bir de Viyana'nın gecesini merak ederek tekrar bir Rathaus yoluna düştük. Daha önceden Barış'ın da 'orayı mutlaka gece gör 'tavsiyesi üzerine şehir merkezinden çıkarak, Viyana nın gece ışıkları altında Rathaus'a ulaştık.Dediğinde hak ver verdim Barış'a gündüz güzeldi ama gece muhteşemdi burası.Daha sonra üniversitenin önünden öylesine bir tramvaya binip 4-5 durak sonra indik ve kendimizi sabah önünden geçtiğimiz opera binasının önünde bulduk.Şehrin büyüklüğünde olsa gerek caddeleri bana Prag'a göre çok daha boş geldi.Daha sonra ikisinin karşılaştırmasını yapacağım zaten.Opera binasından sonra Karplatz a doğru yürüdük ve oradan tekrar museumquarter'a ulaştık.Viyana'daki ilk günümde şehri şöyle bir yüzeysel olarak tanımış oldum.






İkinci günümüzde yalnızca 3 kişi değildik.Çünkü diğer ülkelerden Prag 'a ICT' ye gelen arkadaşlarımızla beraberdik.Çok enternasyonel bir gruptuk kanımca.Bu durumdan gezinin sonunda çok memnun kaldım çünkü çok iyi arkadaşlar edindiğimi söyleyebilirim.Elimde bir rehber olmamasının rahatsızlığını bu sefer yaşamadım çünkü gruptaki arkadaşlarımızda birinde detaylı bir rehber bulunuyordu ve bir tane edinene kadar bizde onu izledik.İlk durağımız şehrin her tarafından görülebilen Stephansdorm du.Çatısı mozaik taşlarla bezeli,gotik bir katolik katedral olan    Stephansdorm ibadete ve ziyarete açık.Bir fatiha'dan sonra Prag'ımızın astronomik saatini anacağımız Wien-Anchor Saatin önüne geldik.Eğer Avusturya tarihinin önemli insanlarının hepsini birden görmek istiyorsanız buraya saat 12.00 gelmeniz gerekiyor.Her figür bir saati temsil ederek geçiyor ve saat 12 de sıfırlanıyor.Acıkan karınlarımızın gurultuları eşliğinde,Karlplatz Parkına vardık ve gece görmüş olduğumuz barok tarzlı Charles Kilisesini bir de gündüz gördük,beğendik bir de önünde oturup güzel bir öğle yemeği yedik.
upper belvedere
lower belvedere
    Bir sonraki mekanımız ihtişamlı Belvedere Sarayı'idi.Öyküsü Kanuni Sultan Süleyman 'ın kuşatmasına dayanan bu saray kuşatmadan sağ çıkabilmenin şerefine yaptırılmış.İki bölümden oluşuyor upper(üst) ve lower(alt) Belevedere.Bu iki bölüm arasında ise alıp elinize kitabınızı okuyabileceğiniz viyana manzaralı bir bahçe var.Bizim gezeceğimiz bölüm üst belvedere bölümüydü.Bu bölümde ünlü ressamların orijinal eserleri sergilenmekteydi.Benim en çok merak ettiğim kısım ise bir dönem masaüstümü süslemiş olan Gustav Klimt'in 'The Kiss' tablosuydu.İçeri girince daha sevindiğim şey ise Van GOGH'unda orjinal tablolarını görebilmek oldu.Belvedere nin içinde uzun bir süre sanatla boğulduktan sonra-yanlış anlamayın,ben bundan büyük bir zevk aldım-Viyana nın cadde ortasına kurulmuş ünlü ve tarihi marketine yani pazarına gittik.Çok zengin bir pazar ama alışveriş edebilmek için de zengin olmak gerekiyordu.Pazarda anladık ki Viyana da bir dolu Türk var.Sevgili arkadaşlarımın Türk lokumlarını gördüklerinde verdikleri tepkiden onlarda bizim Türk olduğumuzu anlıyorlardı ve selam veriyorlardı.
      Viyana'ya gelmeden önce aklımdaki tek şey klasik müzik konseri veya operaydı.Fakat gün içinde anladık ki eğer konsere gidersek diğer bütün şeylerden feragat etmemiz gerekecek.Tam opera fikri başka bahara kaldı diyordum ki opera binasını dışına izlemek isteyenler için bedava bir platform kurulduğunu öğrendik ve hostelde ki yemeğimizden sonra dondurucu Viyana soğuğunda operayı izledik.Bazı arkadaşlar çabuk pes etseler de ben dayandım ve yaklaşık 1.30 saat izledim.Fransızların oluşturduğu grup ayrıldıktan sonra biz de yani Müge,Sevgi,Ben ve Kolombiyalı arkadaşımız Julieta bir Irish bara gittik ve içkilerimizi de içtikten sonra inanılmaz bir yorgunlukla kendimizi hostele attık.








     Viyana'daki son günüm benim için en güzel geçen gün oldu.Çünkü grup olarak çok sıcaktık,eğlendik ve cidden gitmek istediğim yerlere gittim.Bir önceki gün Fransızların bize karşı olan kaba hareketleri Julieta'nın ve Finlandiyalı arkadaşımız Salla'nın da dikkatini çekmişti.Bizim yanımızdayken ortak dil ingilizceyi hiç kullanmıyorlar ve Fransızca gülüp eğleniyor ve sohbet ediyorlardı ve bu bizim tarafımızdan hiç hoş karşılanmamıştı. Diğer yabancı arkadaşlarımızda aynı kanıya varınca biz de bir terslik olmadığı kesinleşmiş oldu.Ve üçüncü günün sabahı Viyana sokaklarına çıktık beraberce ilk başta ayrıldık çünkü hepimizin gitmek istediği yerler farklıydı.Ben Juleta ve Salla'nın daha önceden gitmiş oldukları Viyana Moder Sanat Müzesine (MUMOK) a gitmek istiyordum.Barış'ın tavsiyesine güvenerek hareket ettim ve çok memnun kaldım.MUMOK çok güzeldi,kendinizi herhangi bir Stanley Kubrick  filminde falan hissediyorsunuz.MUMOK'tan sonra tekrar buluşup Rathaus tarafında bulunan Beethoven'ın evini görmeye gittik.Beethoven 'ın Viyana'da iki tane evi var.Ben yolumuzun üzerindekinin Beethoven'ı Anlamak filmindeki evi olmasını umuyordum fakat öyle olmadı.


     Bu hayal kırıklığından sonra Doğa Tarihi Müzesinde vardı sırada.Viyana'ya geleceğim günden beri hakkında heyecanlandığım bir müzeydi.Heyecanlanmakta haklı olduğumu anladım.Gerçekten çok geniş bir koleksiyona sahip bu müze eğer Doğa tarihi ile ilgileniyorsanız kaçırmayın derim.Özellikle dinazorların geçmişine ışık tutan kısım çok iyiydi.
    


  Müze gezilerimizi tamamladıktan sonra,son gecemizde Viyana'ya özel bir şey yemeğe karar verdik.Hostelimizin yakınındaki bir restoran da görüp görebileceğiniz en kaba garson hizmetinde kocaman bir şinitzel yedik.Avusturya'nın meşhur yiyeceği olan bu şinitzel beni evimde hissetirdi çünkü annemin yaptığında ne eksik ne de fazlaydı,aynıydı.Ama bu beni çok mutlu etti çünkü uzun süredir annemin yemekleri hatırlatacak lezzette bir şey yememiştim ve Viyana'da yemek tecrübesini de yaşamış oldum.Son durağımız benim gibi adrenalin manyakları için birebir olan Prater Lunaparkıydı.Oyuncakların bilet ücretleri yaşattığı heyecanla doğru orantılıydı fakat buna rağmen hepimizin binebileceği bir tane seçtik  ve medium seviyedeki heyecanın tadını çıkardık.Prater ben ,müge,sevgi için son duraktı Viyana'da çünkü ertesi sabaha otobüsümüz vardı.Prater den dönüşte Rengarenk Hundertwasser binasını da gördükten sonra hostelimize geri döndük ve Julieta ile Salla'dan Prag'ta görüşmek üzere ayrıldık.


         Viyana ve Prag Doğu Avrupa'nın devamlı karşılaştırılan iki güzel şehri.Benden de bu karşılaştırmayı yapmamı bekleyebilirsiniz.Viyana kocaman, krem tonlarındaki sarayların hakim olduğu bir rönesans şehri, Prag ise kulelerin ve şatoların hakim olduğu bir ortaçağ şehri ve ikisininde kendine has güzellikleri var.Ama savaş görmemiş olmasından veya başka nedenlerden ötürü Prag'ta bir doğallık hakim, renkli binaları dar sokakları onu daha sempatik kılıyor bana göre.Yani özetlemek gerekirse Viyana özenle yazılmış,notalara keskin vuruşlarla çalınan bir klasik müzik eseriyken, Prag  ritimin öne çıktığı, anlık duygu patlamasıyla yazılmış bir kelt ezgisidir.Tavsiye olarak: Prag'a yolunuz düşerse Viyana'yı, Viyana'ya yolunuz düşerse Prag'ı kaçırmayın derim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder