27 Aralık 2010 Pazartesi

ARKADAŞLAR VE PRAG



     Bu yazımda güzel şehrimiz Prag'ta geçirmiş olduğum en güzel günlerimden bahsedeceğim sizlere.İlk olarak beni ve şehri ziyarete gelen arkadaşlarım Taner'e, Ekinciğime ve Tuğçeçiğime teşekkür ediyorum.

   Kasım ayı benim için arkadaş heyecanlıyla geçti.Uzun süredir Ekin ve Tuğçe'nin Prag gelmesi söz konusuyken.Bir gün Taner'in göndermiş olduğu mesajla mutluluğum tavan yaptı.Taner kurban bayramı tatili için doğu avrupayı seçerek beni de ve zannediyorum ki kardeşini de çok sevindirdi. Öncesinde Viyana havasını soluyan grup(Taner,arkadaşı Selami ve kardeşleri) Prag'ta ne yazık ki yağmurlu ve sisli bir havayla karşılaştılar.Güzel bir gloush ve özel bir patates yemeğinden sonra 2 günlük güzel gezilerine başladılar.Tanerler için üzüldüğüm bir diğer nokta ise gezileri sırasında Prag Kalesinin İstanbul Sultanahmeti aratmaması oldu.Kurban Bayramını fırsat bilen yurdum insanı Budapeşte-Viyana-Prag turlarına hücum etmiş anladığımız kadarlarıyla.Ne olursa olsun Prag'ta onlarla kısa da olsa-zaman geçirmek çok güzeldi ben çok eğlendim umuyorum ki onlarda memnun kalmışlardır.


    Taner ve grubunu uğurladıktan, günlerce ne yapsak ne etsek de buluşsak dediğim arkadaşlarım Ekin ve Tuğçe'deydi sıra.Ruzyne'de onları karşılamamla muhteşem bir 4 gün başladı.İlk günümüzü Prag'a gelen her turistin yaptığı gibi eski şehire harcadık.Kale yerine ise gezeceğimiz yerleri önceden görmek amaçlı Petrin e çıkıp bir güzel şehir manzarasını soluduk.Havanın erken karardığı Prag'ta Tuğçe'ciğim ve Ekin'ciğim görkemli Charles Bridge'le gece ışıkları altında tanıştılar.Kulelerinde birine çıkarak köprü turumuza ayrı bir eğlence katarken kule manzarasıyla daha bir Prag heyecanı yaşadık-ilk kez çıkan ben de.İkinci günümüz ise daha sanatsal bir gün oldu.Üçümüz de çok heyecanlandık çünkü ilk opera deneyimimizi yaşayacaktık-Ekin'in izmir deki deneyimini saymazsak tabii.Gezimize kale bölgesinden başladık, güzel bir kale turundan sonra oyuncak müzesiydi durağımız.Müze çıkışında hepimiz oyuncağını insan hayatında cidden ne kadar önemli olabileceğini kavramıştık.Zaten müzeyi de biraz ağzı açık gezdik...Kale tepesinden sonra alelacele Lennon Duvarı-Çikolata ve Kommünizm Müzelerini de turladıktan sonra opera binasına giden ilk tramvaya atladık(bu kadar çok şeyi nasıl yapabildiğimize gerçekten inanamıyorum)Opera binasının oyuncu girişinden girerek güzelce aramaya başladığımız salonu bide oyunun başrol oyuncusuna sorarak yerin dibine girdik ve sonunda yalnış yolda olduğumuzu anlayıp doğru izleyici kapısına gittik.Tabi adamın oyuncu olduğunu anlayınca güzelce bir gece muhabbeti çıktı bize.Operadan sonra hemen karşıdaki Slavia Kafe'de, daha önce orada hiç karşılaşmadığım kaba ve kötü bir hizmetle karşılaşıp,pastalarımızı yedikten sonra Prag'ın ilk karı altında yurda geri döndük.Ertesi gün bir ilginçlik yapıp, kara aldırış etmeden,Vysehrad'ta açık havada kahvaltı yaptık.Soğuk havayı seven ben ve Prag soğuna alıştığını iddia eden İbrahim bile dona dona Vysehrad'ı gezerken,İspanya'nın bağrından kopup gelmiş,sıcak sever canım arkadaşlarımın halini düşünmek istemiyorum...
  Akşam üzerimizi christmas ağaçı ışıklandırma izdihamına ve hediyelik-hatıralık eşya alışverişine ayırdık.Christmas izdihamından sonra merkezin ara sokaklarında hem fiyat karşılaştırdık hem de güzel güzel fotoğraf çekindikFakat meydandaki şenlikler cidden çok güzeldi ve christmas havasını da beraber tadabildik.Ama christmas karın doyurmuyor tabii...uzunca süre karar veremedikten sonra rastgele girdiğimiz restoranda hoş bir yemekle tatmin olduk.Gece hayatı tanıtımında pek başarılı olamadım ve ne yazık ki Prag'ta daha önce karşılaşmadığım hareketlerle karşılaştık ve gecemizi erken bitirdik.3 gün boyunca tek eksik kalan şey bot gezisiydi ve dönmeden önce yapılması gerekiyordu.Hemen 15 dk'da bir olduğunu öğrendiğimiz tura katıldık.Yakışıklı bir kaptan eşliğinde bir de Vltava tarihi öğrendik.Ve son yemeğimizi havaalanındaki Subway'de yedik:((



    Arkadaşlarımla Prag daha da bir güzel oldu ve bende onu bir daha keşfettim onlarla.Tanerlerle kısa sürelide olsa çok güzel bir iki gün geçirdim ve keşke kurban bayramı biraz daha uzun sürseydi diyerek ayrıldım onlardan.Ekin ve Tuğçe ile ise Ruzyne'de onları karşılamamdan, uğurlamama kadar inanılmaz eğlenceli bir zaman geçirdim ve İspanya'da buluşmak üzere ayrıldım.Hepsine geldikleri için çok teşekkür ediyorum ama halen daha özlemeye devam ediyorum:((Napiimm insanoğlu nankör işte!!!

     


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder